Geçen hafta soğuk havaya rağmen yola çıktım ve başıma şöyle şahane şeyler geldi.
1- Alan çıkışında can dostum Duygu gülümseyerek ‘Hoşgeldin, aç mısın?' dedi ve kucakladı beni. Başımla onayladım.Yeşilköy' de yediğimiz köfteden çok, ortaya gelen nefis piyaz ve de çıtır ekmek eşliğinde aralıksız konuşmalarımız, konudan konuya atlayışlarımız mutlu etmişti beni.(Yeşilköy Köftecisi, Şevketiye Mah İstasyon Cd No:33)
2- Yemek sonrası ikimizinde yıllardır görmediği, kendimizi tuzluk gibi hissettiğimiz Sevilla günlerine rehber eski dost, güzel insan A.Can'la buluştuk. Alper'le hangi coğrafya ve takvimde buluşursak buluşalım zaman ve mekansızlık hissedeceğimi tekrar anladım. Sanat Cafe'nin kıdemli garsonlarıyla girdiği üzüm suyu muhabbeti tüm gece devam etti. Küçük hediyelerin kıymeti ve daha sık görüşmek temennileriyle dönüp durdu havadaki baloncuklar.(Sanat Cafe,Balık Pazarı Nevizade Sok. No:11)
3- Tüm buluşmalarımda mahkum olduğum ve yapmaktan geri duramadığım az zamanda çok şey yaşama arzusu yine uykusuzluk faturasıyla karşımdaydı. Pişman mıydım? Asla. Yine yapar mıydım? Faturaya rağmen evet düşünceleri ve Duygu'yla taksinin arka koltuğunda enselerimize vuran sabah güneşi eşliğinde uyur uyanık yol alıyorduk. İstiklal'e vardığımızda uzun süre konuşmadan, aç midelerimizi elimize aldığımız zeytinli gevreklerle doldurup hızlı hızlı yürüdük.
3- Tüm buluşmalarımda mahkum olduğum ve yapmaktan geri duramadığım az zamanda çok şey yaşama arzusu yine uykusuzluk faturasıyla karşımdaydı. Pişman mıydım? Asla. Yine yapar mıydım? Faturaya rağmen evet düşünceleri ve Duygu'yla taksinin arka koltuğunda enselerimize vuran sabah güneşi eşliğinde uyur uyanık yol alıyorduk. İstiklal'e vardığımızda uzun süre konuşmadan, aç midelerimizi elimize aldığımız zeytinli gevreklerle doldurup hızlı hızlı yürüdük.
- Ne yani alayım mı şimdi ben bu kitabı?
- Bence al, hem müzeye ücretsiz girersin.
cümleleriyle sessizlik bozulmuş ilk kitapçıdan roman alınmış, ilk tabeladan Çukurcuma'ya inilmişti. Karşılaştığımız italyanın nereyi aradığımızı sorması karşısındaki alıklığımız ve postane memurunun iki sokak ötedeki müzeyi bilmemesi yine mutlu etmişti beni.
Yaşadığı politik olaylar, aldığı nobel ödülü umrumda olmamakla beraber bozuk türkçesi ve hastalık boyutundaki detaycılığıyla sevdiğim O.Pamuk'un, yine hastalıklı hikayesi için gittiğim Masumiyet Müzesi uzun zamandır bekleyenler listemdeydi. Beni kırmayan ve romanı henüz okumamasına rağmen içeride kaldığımız iki saati aşkın sürede etkilendiğini düşündüğüm can dostum Duygu'yla bunu yaşamak en güzeliydi benim için. (Masumiyet Müzesi, Firuzağa Mahallesi, Çukurcuma Caddesi, Dalgıç Çıkmazı, No: 2)
** Haberleşmemize rağmen çıkış kapısını açıp, (müzenin de etkisiyle) sokağın sessizliğinde önce topuk sesleri sonra aynı anda gözgöze geldiğim Nalan'la 'şimdi' dediğimiz tek tek anların böyle özlem dolu olduğunu o an hissettim üzülerek. **
4- Hayatımda önemli yeri olan bu iki insanla birlikte, Nalan'ın rehberliğinde 2013 yılının ilk tatlısını yemek için kolkola yol aldık. Geç yaşımda keşfettiğim bugüne kadar yediğim tatlılar içinde (Antep'teki hariç) en güzelini bu kez başka şubesi bulunmayan Güllüoğlu'nda sütlü nuriye yerken yine kendimi kaybettiğimi, midemde mutluluk çanları çaldığını hatırladım. (Güllüoğlu Baklavacısı, Mumhane Cad. No: 171 Kemankeş Mh., Karaköy)
5- Her gelişimde Galata etrafında vakit geçirdiğimizi ama bir kez olsun kuleye çıkmadığımızı, oradaki manzarının nefisliği ve de çekebileceğimiz fotoğrafların hevesi metrelerce uzayıp giden kuyruğu görmemizle son bulmuştu. Keskin ve erken kararan hava eşliğinde kuleyi de arka fona alarak herkes gibi fotoğraf çektirmek istedik. Herkesin bu konudaki beceriksiz olduğu görüşüm Duygu, Nalan ve benim defalarca denemelerimizde de başarısız oluşumuz o açıdan çekimin zor olduğuna beni inandırmış fakat tıpkı şu alttaki kare gibi bol kahkahalı anlar yaşamamıza neden olmuştu. (Galata Kulesi, Bereketzade Mh Beyoğlu)
6- İnternet cafe, eski kitapçı ve de dürümevi üçlemesini gerçekleştirmek o kısacık günlerde spontane gelişen hikayelerimizdi. Akşamında yanımdan ayrılan Duygu'ya üzülüp yine uzunca bir vakit görmediğim Pınar'la şenlendim. İstanbul'da akan hayatın hızı ve pahallılığından dem vurup gece boyunca uzun uzun kitaplardan konuşmak fiziksel yorgunluğumu unutturmuş bu nefis insanla tanışmama vesile Nalan'a uzun uzun bakmamla ikinci geceyi de sonlandırmıştık. (Bir Buçuk Pub, Süslü Saksı Sk. İstiklal Cd No:14-18 Beyoğlu)
6- İnternet cafe, eski kitapçı ve de dürümevi üçlemesini gerçekleştirmek o kısacık günlerde spontane gelişen hikayelerimizdi. Akşamında yanımdan ayrılan Duygu'ya üzülüp yine uzunca bir vakit görmediğim Pınar'la şenlendim. İstanbul'da akan hayatın hızı ve pahallılığından dem vurup gece boyunca uzun uzun kitaplardan konuşmak fiziksel yorgunluğumu unutturmuş bu nefis insanla tanışmama vesile Nalan'a uzun uzun bakmamla ikinci geceyi de sonlandırmıştık. (Bir Buçuk Pub, Süslü Saksı Sk. İstiklal Cd No:14-18 Beyoğlu)
7- Kendimi misafir hissetmediğim, eşyaların duruşuyla, içerisindeki hava ve de uzun zaman gitmeyince özlediğimi bildiğim nadir evlerdendir Nalan'ın evi. Tv'nin yanında duran objenin birlikte alınması veya şifonyer üstündeki takıların tanıdıklığı belki de en çok 'Şarap almıştım senin için' diyen 'Bana sıcak çikolata yapsana be!' şımarıklığıma gerçekten sevgiyle ama cevap vermeden mutfağa giden kişinin tanıdıklığıydı bu. (Nalan'ın Malikanesi, Çekmeköy,Ümraniye)
8- En çok yapmak istediğim şeylerden bir kaçını daha gerçekleştirmek üzere erken saatlerde Kuzguncuk yolunu tutmuştuk. Hem yaklaşık 1,5 yıl önce yine Nalan'la gezdiğimiz eski mahalleri görmek hem de yemek yapışını izlemek, o nefis mutfak aletlerine hayranlıkla bakmak ve de Refika Birgül'ün kendisiyle tanışmak için Simotas'a gidecektik. Aynı sokakları aynı bank ve merdivenleri tekrar görmek ilk kezmiş gibi heyecanlandırmıştı beni. Çektiğimiz bir kaç kare fotoğraftan sonra tıpkı Kuzguncuklular gibi esnaf çay ocağının önündeki tabureler oturup sabah kahvemizi içmek yine güzeldi.
8- En çok yapmak istediğim şeylerden bir kaçını daha gerçekleştirmek üzere erken saatlerde Kuzguncuk yolunu tutmuştuk. Hem yaklaşık 1,5 yıl önce yine Nalan'la gezdiğimiz eski mahalleri görmek hem de yemek yapışını izlemek, o nefis mutfak aletlerine hayranlıkla bakmak ve de Refika Birgül'ün kendisiyle tanışmak için Simotas'a gidecektik. Aynı sokakları aynı bank ve merdivenleri tekrar görmek ilk kezmiş gibi heyecanlandırmıştı beni. Çektiğimiz bir kaç kare fotoğraftan sonra tıpkı Kuzguncuklular gibi esnaf çay ocağının önündeki tabureler oturup sabah kahvemizi içmek yine güzeldi.
Simotas girişinde binanın tarihi değeri olduğunu ancak bu kadar etkileyici olabileceğini düşünmemiş, resmen büyülenmiştim. Her türk insanı gibi insanlar ne hayatlar yaşıyor be düşünceleriyle tırmandık merdivenleri. Sanatla, el becerileri ve de hayal güçleriyle para kazanıp, yaptıkları işlerle mutlu olabilen, hayata başka pencereden bakan insanların ofisleriyle dolu bir iş merkeziydi Simotas.Tasarım atölyeleri,moda ofisleri, reklam ajansları, grafik,müzik kursları ve de Refikanın ofis-mutfaklarının bulunduğu bu apartmanda kabul edilirse yer silebilirdim. Kendisi yurt dışında olduğu için Refika'yı belki görememiştik lakin benim için baya özel olan o mutfağı ve de terası görmek tekrar boşuna yaşadığımızı hissettirdi. Ben tüm bu düşünceler içerisindeyken can dostum Nalan alttaki güzel kareleri çekti.(Refika'nın Mutfağı,Simotas Binası Bican Efendi Sok. N:10 K:3 Kuzguncuk)
9- Üsküdar iskeleden Balat'a gitmek için vapura binmiş, soğuk ve de keskin havaya rağmen kapalı ksımına bir türlü geçememiştik. Uğranılan her iskele, uzun süre görmeyince özlenecek güzellikte kız ve galata kuleleri, köprü üstü sıra sıra balık tutanlara bakmak bir an İstanbul'da son anları yaşadığmı hissettirip üzmüştü aslında beni.
Nalan da ben de Balat'a ilk kez gidiyorduk. Duygu'nun gelişine kadar hızlıca çarşı turu atıp uzun uzun sokak isimlerine ve duvar yazılarına baktık. Eskisi yenisi her apartmanda gelenekselleşen sokağa çamaşır asma ritüellerine daldık. Yıllar evvel yahudilerin uzunca bir zaman yaşadığı şimdiyse kendi haline terk edilmiş geçmiş zamanda asılı kalmış bir semtti Balat benim için. Gerçek tarihini bilen birinden dinlemek ve de daha çok civar müze ve kilisilerini gezmek için tekrar gidilecekler arasına almıştık bile.
Duygunun gelişiyle çarşı içinde en şaşırdığımız esnaf tabelalarının fotoğrafını çekip, en beğendiğimiz cafelerin önünde poz verdik.
Molla Aşık'a çıktığımızda Duygu'nun yolda karşılaştığı bastonlu nine diyaloğunu dinleyip uzun uzun sustuk. İnsan mutlu olunca oturup uzun uzun susmalıydı çünkü.(Molla Aşık Terası,Ayvansaray Mah Paşa Hamamı Sk No:2 Fatih)
10- Kalan saatler azaldıkça son duraklara sığdırılacak mekan telaşına düşmeden doğruca Samatya'ya Küçük Ev'e gittik. Hayatımda yediğim en iyi kalamar, mevsimin çinekopu, hamsi tava ve de nefis salatayla erken saatte masamız şenlenmişti. O akşamki dertlerimiz herkesin sofradaki kırmızı soğandan yiyip birbirine kokmaması gibi gereksiz ve de yaza kurduğumuz tekne hayalleri gibi en elzem konular arasında gidip gelmekteydi..Arası ortası yoktu, zaman durmuş, Küçük Ev akıp gitmişti sanki. (Küçü Ev, Samatya Meydanı, Kuleli Cad. No:46, Samatya )
11- Gecenin son yeri olarak Küçük Beyoğlu'nda ismini maalesef hatırlayamadığım ama sahnelerini unutamadığım grubun nefis şarkılarıyla yerlerimizde sallanıp, okulu yıllar önce bitirmiş ama öğrenci olmaktan kurtulalamışlar gibi birbirimizin saçına omzuna ara ara dokunup gelene geçene güldük.(Yeşilçam Sk, Küçük Beyoğlu)
Gecenin sabahı, günün ilk saatleri ve zamanın vedasında totalde 60 saatlik dilimde; midelerde mutluluk, gözlerde gülücük, ruhlarda huzur diyerek el salladık birbirimize.
Gecenin sabahı, günün ilk saatleri ve zamanın vedasında totalde 60 saatlik dilimde; midelerde mutluluk, gözlerde gülücük, ruhlarda huzur diyerek el salladık birbirimize.
2 yorum:
12- O geçen zamanlara dair yazılanlar öyle güzel işlenmişti ki, orada olmayanlar bile bir şekilde yaşananlara ortak oluvermişlerdi.
aa ben bunu yeni görüyorum bu liste 13,14,15 şeklinde devam etsin yeni rotalar olsun o zaman:)
Yorum Gönder